Yaşamınızı kolaylaştıran tavsiyeler burada...

Kitap Tavsiyesi: Dolaptaki İskeletler

0

Kitap köşesinde bu hafta: Tanya Byron – Dolaptaki İskeletler yer alıyor. Bakalım Byron, ismi büyük merak uyandıran bu kitabının sayfalarında bizleri nasıl bir yolculuğa davet ediyor?

kitap

Bu hafta kitap köşemizde Tanya Byron’ın Dolaptaki İskeletler adlı romanını inceliyoruz. Thin in Air blogunun yazarı Deniz Altunay‘ın önerisiyle göz attığımız bu kitap bizi şaşırtmayı daha ilk dakikalarda başarıyor.

Kitabın ismini duyduğunuzda, eğer konusuna göz atmadıysanız, gençlik edebiyatının aksiyon-gerilim tarzındaki yapıtlarından biri olduğunu düşünebilirsiniz. Ya da belki sürükleyici bir polisiye. Fakat Dolaptaki İskeletler Klinik Psikolog Tanya Byron’ın kariyer yolculuğuna odaklanan biyografik bir çalışma.  Bu nedenle kitabın alt başlığı “Nasıl Klinik Psikolog Oldum?” adını taşıyor.

Kitabın ana izleği, Byron’ın genç bir klinik psikolog adayı olarak geçirdiği zorlu uzmanlık eğitimi dönemine dayanıyor. Yazar, yaşadıklarına saf ve tecrübesiz gençlik yıllarının gözünden bakıyor ve eğitimi sırasında tedavi ettiği insanlardan esinlenerek kaleme aldığı öyküleri aktarıyor bize. Merak uyandıran, dokunaklı ve kara mizahla dolu bu öyküler aslında, kendilerini insanların zihinsel ve ruhsal bütünlüklerine adamış uzmanların bazen ürkütücü, bazen hayat dolu maceralarından başka
bir şey değil.

 

Dolaptaki_iskelet_Kapak_o

Kitap, Byron’ın hayatını çok etkileyen bir olayı hatırlamasıyla başlıyor: Bir uyuşturucu bağımlısının öldürdüğü büyükannesinin beyninin etrafa saçılmış parçalarına bakmak…
Bu olay, ergenlik yıllarının bir dönüm noktası olarak, gelecekte seçeceği mesleği belirliyor. Okur olarak ilk bölümde, genç klinik psikolog adayının ilk stajına gidiyor ve meslek hayatının ilk hastasıyla karşılaşıyoruz. Anlattığı kahramanlar içinde en zorlu olan Ray, Byron’ın gözünü korkutuyor. İkinci bölümde, kaybettiği kardeşinin acısını atlatamayan küçük Imogen’in acılı hikâyesiyle, üçüncü bölümde seks terapisine gelen Martin ve Elise’le tanışıyoruz.
Dördüncü bölümde, Yahudi toplama kampından kurtulan ihtiyar çift Harold ile Sarai’ın, bu travmaları yanında yaşlılığın getirdiği demansla da boğuşmalarına tanık oluyoruz. Beşinci bölümde, yeme bozukluğu “anoreksiya”dan mustarip Mollie’nin öyküsü var. Son bölümde ise, yazarın klinik psikolog olarak yetiştiği 1980’li yılların kanayan yarası AIDS hastalığına ve AIDS hastalarının yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Son stajını bir AIDS kliniğinde ve büyükannesinin ölümüne de sebep olan uyuşturucu bağımlılarının tedavi edildiği bir merkezde geçiren Byron, 1992 yılında klinik psikolog olma hakkını kazanıyor.
Tanya Byron’ın bu ilginç kariyer hikayesi zevkle okuyacağımız ve hayata bakış açımızı değiştirecek yapıtlardan biri. Sevgili Deniz Altunay‘a bu güzel tavsiyesi için teşekkür ederiz…
Diğer kitap tavsiyelerimize göz atmak isterseniz sizi şöyle alalım…
Paylaş.

Yorum Yazın